Rota ve gezilecek yer belirleme konusunda önceliğimi her zaman doğal güzelliklerin olduğu şehirlerlerden yana kullanırım. Tüm dünya ülkelerini kapsayan bir gezi listem var. Sağda solda fotoğraflarını gördüğüm, etraftan duyduğum yerler hoşuma giderse bu listeye eklerim. Bazen da rastgele, hiç aklımda olmayan ülkelerle ilgili internetten yazılar okurum. Eğer ilgimi çekerse yine listeye eklerim. Sonra da bulunduğum şehre göre bu listeden nispeten yakın olanlarına gitmeye çalışırım. Tokyo’ya gelme amaçlarımdan biri de Asya’da bir üssümün olmasıydı. Böylece Güney Doğu Asya’daki ülkelere rahatlıkla gidebildim. Japonya’dan Türkiye’ye tatile giderken güzergahı ikiye üçe bölüp aradaki ülkelerden atlaya atlaya gezdiğim de oldu. Dolayısıyla bulunduğum coğrafyayı kullanmayı, yolda harcanacak süreyi azaltmayı seviyorum.
Bir de şu var ki; zamanı gelene kadar bazı ülkeleri hiç merak etmem. Pek ilgilenmem hatta. Kendi içimde uyguladığım bir tür öncelik kriterleri var sanırım. Önümdekini bitirip (yakın yerlerden başlayıp) uzaklara gitmeyi daha çok seviyorum. O yüzden önce Avrupa’yı gezip daha sonra Orta Doğu’ya; akabinde de Uzak Doğu’ya ve Okyanusya’ya yöneldim. Şimdi ise Güney Amerika’ya nihayet kendimi hazır hissediyor gibiyim.
Akademi içinde bulunmak da bana hazır rotalar sunabiliyor bazen. Konferanslar olsun, staj gibi olanaklar olsun gidilecek ülkeyi önceden belirliyor. Bana ise işimi hallettikten sonra izin verilen sürede gezebileceğim yerleri planlamak kalıyor. Bu işleri bir yandan.
Ciao,
Ekin B.